Taburda “göçmen entegrasyonu” derneği… Deprem bölgesinden AB’ye rapor… Kim bu Süryani başkan… FETÖ bu işin neresinde

FETÖ’nün Ergenekon kumpas davasının ilk tutuklanan sanığı olarak yaklaşık yedi yıl tutuklu kalan ve beraat eden emekli astsubay Oktay Yıldırım, deprem bölgesine yardım için gittiği süreçte bir dernek başkanının kendisine söylediklerini anlattı. “Sevgi ve Kardeşlik Vakfı” isimli kuruluşun başkanı ile konuşan Yıldırım, bu kişinin kendisine sorular sorduğunu ve sebebi merak edildiğinde ise her akşam faaliyetlerini raporladığını belirttiğini köşesinde yazdı. Bu kişinin ve derneğin kim olduğunu araştırdığında Süryani-Katolik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı da olduğunu ve FETÖ’yü öven Aksiyon dergisindeki yazılarına rastladığını ifade eden Yıldırım, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile çalışmaları olduğunu ve Kültürler arası Diyalog Platformu’nun toplantılarına katıldığını ileri sürdü.

Oktay Yıldırım’ın “Taburun Bahçesindeki AB Fonlu Vakıflar” yazısının tamamı:

“Deprem, eğer hazırlıksızsanız yıkım, hazırlıklıysanız sarsıntı demek.

Biz hazırlıksızdık.

Ve yıkıldık.

Şehirler, insanlar, gazeteciler, devlet görevlileri, ahlak, vicdan hep yıkıldı. İçlerinde yıkılmadan kalanlar da vardı, ama mevcudu genele tesir edemeyecek kadar azdı.

Enkaz altında telefonla yardım bulmaya çalışanları arayarak onları kandırıp dalga geçenler, yağmacılar, sosyal medya takipçilerini artırmak için fotoğraf çektirmeye giden ruhsuzlar…

Üzerinden bir yıl geçtikten sonra sadece tanık olduklarımı anlatacağım. Bunların bugüne kalmasında, yaptığı röportajı zamanında yayınlama sözünü tutamayan bir gazeteci arkadaşımızın, benim internet sitemdeki bazı teknik aksaklıkların payı var, ama geç değil, çünkü orada mahrumiyet ve yaşamsal ihtiyaçlar hala devam ediyor. Bir de sokaklarımızdan MOSSAD ajanları toplanırken insan düşünüyor, ya diğerleri kimler, nerelerde hangi kılıkta çalışıyorlar?

Başlayabiliriz.

Henüz depremin dördüncü günüydü. O sırada afet koordinasyonunun yapıldığı askeri birliğin içindeydik. Bir hudut taburu. Kapıdan girerken kendimizi tanıttık, ne için geldiğimizi söyledik ve içeriye öyle girebildik. İçerisi ana baba günü derler ya, tam öyle işte. Sivil asker birbirine karışmış, herkes bir tarafa koşturuyor, birine ulaşabilmek için kırk kişiye sormanız lazım.

Bir aşevi kuracağız, ilk gönüllüleri de yolda ve bunun için en uygun, en ihtiyaç olan bölgeyi bulmamız gerek. İlk temas kurduğumuz kişi AFAD Beslenme koordinasyonundan sorumlu olan Bestami Bey (soyadını hala bilmiyorum).

Konuşurken şehir merkezindeki bazı yerlerde aşevleri olduğunu, ama dağınık evler diye bilinen yukarı mahallelerde buna ihtiyaç olduğunu öğreniyoruz. Daha iyi bir tespit yapabilmek için yanımıza birini vererek keşif yapmamızı öneriyor. Hemen kabul ediyoruz.

Sevgi ve Kardeşlik Vakfı


Yanımıza gelen kişi, Sevgi ve Kardeşlik Vakfı adında bir kuruluşun üyesi. Ben, Murat Hut ve şu anda adını bile hatırlamadığım kılavuzumuzla dolaşmaya başlıyoruz. Burada alan dar, burada yıkılmak üzere olan binalar var, burada güvenlik sorunu olur, şurası şöyle, o taraf böyle derken kılavuzumuz anlatmaya başlıyor.

Taburun Bahçesinden AB Fonlarına Yazılan Raporlar

Göçmenlerin Türkiye’ye entegrasyonu, dil öğrenmeleri, vatandaşlık almaları, sosyal ve hukuki sorunları aşabilmeleri için AB fonları ile projeler yaptıklarını anlatıyor. Uzun süredir Hatay’da faaliyet gösterdikleri için buradaki bütün yetkililerle temaslarının olduğunu bu nedenle depremden sonra hızla buraya geldiklerini ve hudut taburunun bahçesine çadırlarını kurup çalışmaya başladıklarını anlatıyor.

Ne kadar belli etmemeye çalışsam da şaşkınlık içindeyim, bir anlığına arka koltuktaki Murat ile göz göze geliyoruz, kılavuzumuz dikiz aynasından bu ana tanık oluyor ve elbette onun soruları başlıyor.

– Hangi kurumdansınız?

– Bir kuruma bağlı değiliz?

– Şirket mi?

– Hayır.

– Devlet görevi mi yoksa?

– Hayır kardeşim, sıradan vatansever, hayırsever insanlarız, kimseyi temsil etmiyoruz.

Bir an sessizlik oluyor, bu kez ben soruyorum:

– Bu soruları neden soruyorsunuz, bir kişinin herhangi bir kuruma bağlı olmadan yardım etmesi bu kadar mı şaşırtıcı?

– Hayır ondan değil, yazacağım rapor için soruyorum, faaliyetlerimizle ilgili her akşam raporlama yapıyoruz.

– Bunu da yazacak mısınız?

– Elbette Oktay Bey, soyadınız neydi?

– Yıldırım.

Bir süre sessizlikten sonra yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile tekrar söze giriyor:

– Size samimi olarak bir şey sormak istiyorum.

– Sorun kardeşim.

– Yoksa siz gizli bir takım işler için mi buradasınız?

Ne diyeceğimi bilemiyorum. Aklıma ilk gelen cevap “kişi kendinden bilir işi” oluyor ama tutuyorum kendimi.

– Ne gizli işi kardeşim, aşevininin gizlisi mi olur. İnsanlara yardım edeceğiz işte, tövbe tövbe…

– Kızmayın abi, sadece şaka yapmaya çalıştım.

Tabura döndüğümüzde, teşekkür edip oradan ayrılıyoruz ve Murat ile durumu değerlendiriyoruz. Muhtarları bulup, keşfi de kendi başımıza yapacağız.

Kim Bu Sevgi Dolu Vakıf

Oradaki bir aylık çalışmalarım sırasında bu kişiye bir daha rastlamıyorum, ama vakfın resmi web sayfasının boş olması ve internetten bu vakıf hakkında neredeyse hiçbir bilgiye ulaşılamaması o tarihlerde oldukça ilgimi çekiyor.

Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı(1) Zeki Basatemir ilginç bir kişilik.

Nalburiye-Hırdavat sektöründe(2) bir iş adamı olan Basatemir, aynı zamanda Süryani-Katolik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı(3). İnsan ilk bakışta Katolik bir Süryani’nin, kendi memleketlerindeki Alevi-Nusayriler ile dahi birlikte yaşayamayan ve bir iç savaşın tarafı olan Suriyeli ya da Afgan radikal sünni göçmenlerin Türkiye’ye entegrasyonu için neden emek harcadığını merak ediyor. İki sebepten dolayı, ilki bu çabanın motivasyonu ne olabilir diye düşünüyorsunuz. Çünkü dini-kültürel yakınlık olamaz, hatta düşmanlık var. İkincisi bu göçmenlerin varlığı kendisinin de bir ferdi olduğu bütün Türk milleti için siyasi, ekonomik ve toplumsal bir tehdit, o halde millet menfaati de olamaz.

Google Bile Tanımıyor

Şu halde bu çabanın sebebi nedir diye düşününce Zeki Basatemir ve SEVKAR üzerine bir google turu yapmaya başlıyorsunuz. Fakat bu da hiç kolay değil, çünkü mahalle bakkalının bile reklamının olduğu Google’da onların izine rastlamak, o günlerde samanlıkta iğne aramak gibiydi.

İyi de, neden bu gizlilik? Çünkü bu vakfın söz konusu “hayır” işlerini yapmak için bağış alması lazım, bunun için de mutlaka sosyal medya ve diğer internet platformlarında görünürlüğünü artırmak için çaba harcaması lazım, ama…

Depremi takip eden birkaç boyunca SEVKAR resmi internet sitesinde, sadece bir sayfa ve Arapça-İngilizce bir ilan var o kadar(4).

Sadece 127 kişi tarafından takip edilen cılız bir facebook sayfası dışında sosyal medya hesapları bile yoktu. Facebook sayfalarında onlardan bahseden tek hesap bütün AB ve ABD fonları ile partner olduğunu resmi sitesinde paylaşan Mülteciler Derneği idi. Daha sonraki aylarda İnstagram ve twitter hesapları açtıklarını da gördüm. İnternet siteleri büyük görsellerle yenilenmiş, ama bilgi yine yok.
Ahbap, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı gibi çok bilinen 19 başka vakıf ve dernekle birlikte üye olduğu Afet Platformunun(5) da üyesi. Bu platformun üyelik koşullarından(6) en dikkat çekici olan iki maddesi, üyelerden ikisinin referans olması ve mali bilgilerin kamuoyuna açık olması, ama bu vakfın resmi sitesinde bırakın mali bilgileri, bir satır bilgiye ulaşmak bile imkansızdı o günlerde. Bu koşulu sağlamak için “açık açık” üyeliği yeterli diye yazıyor, ama açık açık isimli derneğin resmi sitesinde de bu vakfın üyeliği görünmüyor(7).

Aynı platformun üyesi olan Ahbap derneğinin bütün mali hesaplarına ve denetim raporlarına kuruşu kuruşuna ulaşabiliyorsunuz, ama bizim hudut taburunun bahçesinde üs kurup, kılavuzumuzun söylediklerine göre fon aldıkları AB kaynaklarına rapor yazan bu vakıf, kalın bir perdenin arkasında.

Kişisel Veri Neden Toplanır

Vakfın 2015 yılında kurulduğunu, doktor, avukat ve büro çalışanlarından oluşan sekiz kişi ile Şişli’de faaliyet gösterdiğini, bir de Hatay/Kırıkhan’da temsilciliklerinin olduğunu sadece Linkedin ağından öğrenebiliyorsunuz(8). Eski tarihli iş ilanları(9) ve birkaç yüzeysel bilgi dışında tek kelime bilgi yok, ama ilginç bir haber var.

Yer İzmir.

Bu vakıf 2021’deki depremden sonra orada para dağıtmak için Bayraklı Belediyesi ile bir organizasyon yapmış, ama hemen bazı tepkilerin ve yerel haber sitelerinde haber ve yazı konusu olmuş(10). Depremzedelere verdikleri para karşılığında kişisel bilgileri ve bunları vakfın beyan ettiği şekilde kullanması durumunda dava açmayacaklarına ilişkin tuhaf bir muvafakatname imzalatmaya kalkmışlar.

Bayraklı Belediye’sinin “ben ne bileyim kardeşim” türünden açıklaması(11) ve SEVKAR’ın muvafakatname metnini değiştirmesi ile konu kapanmış.

Kimmiş bu “yurt içi ve yurt dışı çalışma ortakları” deyip bulabileceğiniz bir yer olmayınca, ben de vakıf başkanına bir bakayım dedim.

FETÖ’nün Vakfında da Var, Açılımcıların Yanında da

Fakat kardeşim karşıma ilk çıkan FETÖ’nün Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile birlikte çalışmaları oldu. Bu vakfın açılım yıllarında Türkiye’yi atomlarına ayırma çalışmalarının lokomotifi olan Kültürler arası Diyalog Platformu’nun hemen her toplantısında boy göstermişti(12). Lozan Antlaşması’na göre Türkiye’deki Süryaniler azınlık değil, asli unsurdu, ama Zeki Basatemir daha 2002 yılında FETÖ’nün Aksiyon dergisine verdiğiröportajda(13)Süryanilerin azınlık olmayı reddedip Türk vatandaşlığını tercih etmelerinden dolayı hak kaybı yaşadıklarını belirtiyor ve dönemin ruhuna uygun olarak diğer asınlıklarla birlikte haklar talep etmek için açılım devri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, diğer azınlıklarla birlikte ziyaret ediyordu(14)
FETÖ’nün Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımıcıs ve bugünün FETÖ firarisi Erkam Tufan Aytav’ın, “Siz Hiç Öteki Oldunuz mu” isimli özel çalışmasında mikrofon uzattığı isimlerden de biriydi. Bu söyleşi kitabında Altan Tan Kürt, Hilal Kaplan başörtülü, Zeki Basatemir de Süryani oldukları için ne kadar ötekileştirildiklerini anlatıyorlar ve bu olay zamanın modasına uygun olarak bütün sayın medyamız tarafından da kamuoyuna duyuruluyordu(15).

Vatikan Şövalyelik Nişanı sahibi(16) bu “yardımsever” beyefendi, bir vakıf kurarak kendi memleketlerine salt dini sebeplerle entegre olamayıp bir çatışmanın tarafı olmuş sığınmacı ya da kaçak göçmenlerin Türkiye’ye entegrasyonu için AB fonlarının desteğiyle çaba harcıyor ve deprem zamanı da bizim taburun bahçesine karargâh kurabiliyordu.

Başlarken dedim ya, deprem yıkıcıdır, eğer hazırlıklı olmazsanız yıkılırsınız. Ayrıca düşman sizi her zaman izler, bir krizde, bir saldırıda ya da bir doğal afette nasıl, ne hızda ve ne etkinlikte tepki gösterdiğinize bakar. Bunlar kıymetli bilgilerdir, ama daha önemlisi mekanizmalarınızın nasıl çalıştığını bilmek ister. Eğer iç organlarınızın röntgenini çekecek kadar yakınınıza girebilmişse bunu da öğrenir ve bunu MOSSAD ya da CIA amblemli kimlik kartlarıyla yapmaz. Sevgi der, barış der, başörtüsü mağduru olur, sarık takıp vaaz verir de girer içimize. En kolay nasıl yemleniyorsak öyle yemleyerek.

Deprem Yüzleri serisine devam edeceğiz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir